17 Temmuz 2008 Perşembe

2004 ÖSS BİYOLOJİ SORU VE ÇÖZÜMLERİ

2004 ÖSS BİYOLOJİ SORU VE ÇÖZÜMLERİ

S1: Bir osmoz deneyinde,bir patates yumrusundan alınan eşit ağırlıktaki dört parça, ayrı ayrı olarak,içinde eşit hacimde, ancak farklı derişimde tuz çözeltileri bulunan, I, II,III, IV numaralı ölçekli kaplara konmuş ve kapların ağzı kapatılmıştır.
Bu dört ortamda bulunan patates parçalarının ağırlıklarında, t süresince saptanan değişmeler aşağıdaki grafiklerde gösterilmiştir.
Bu grafiklere göre, deneyde kullanılan ortamların, derişimi en az olandan en çok olana doğru sıralanışı aşağıdakilerden hangisidir?
A) I, III, II, IV
B) II, I, IV, III
C) III, I, IV, II
D) III, İV, II, I
E) IV, II, III, I

Ç1: Hücreler, az yoğun ortamlarda su alırken, kendile¬rinden daha yoğun ortamlarda su kaybederler.
Bu¬na göre, az yoğun ortama konulan patatesler, dış ortamdan su alacakları için ağırlıkları artacaktır.
Deneyde kullanılan ortamlardan, I ve III teki pata¬teslerde ağırlık artışı meydana geldiğine göre, bu iki patatesin hücreleri dış ortamdan su almıştır, yani az yoğun ortamlara konulmuştur.
En çok ağır¬lık artışı III. ortamda olduğu için de, en az yoğun olan ortamın II! olduğu anlaşılır.
II. ortamdaki patateste ağırlık azalmasının meydan gelmesi, bunun su kaybettiğini gösterir.
Buna gö¬re ise, en yoğun ortam II olmalıdır.
IV. ortam ise, patates hücreleri ile aynı yoğunluk¬ta (izotonik) olduğundan, herhangi bir ağırlık artı¬şına neden olmamıştır.
Cevap C



S2: Biri böcekçil beslenen, diğeri böcekçil olmayan iki bitkide;
I. hücre dışı protein sindiriminin gerçekleştirilmesi,
II. fotosentez için, karbonu işaretlenmiş CO2 verildiğinde, işaretli karbonun hücrede sentezlenen proteinlerdeki amino asitlerin hepsinde bulunması,
III. hücrelerinde, proteinlerin amino asitlere parçalanması
özelliklerinden hangileri ortaktır?
A) Yalnız I
B) Yalnız II
C) Yalnız III
D) I ve II
E) II ve III

Ç2: Böcekçil bitkiler, yaşadıkları ortamda yeterli azot bulunmadığından, azot gereksinimlerinin çoğu¬nu, böcekleri sindirerek aldıkları amino asitlerden karşılarlar.
Bu olayı vücut dışında gerçekleştirdik¬leri için, hücre dışı sindirim yaparlar.
Diğer yeşil bitkiler ise, gerek duydukları bütün or¬ganik besinleri kendileri sentezlerler.
Bunu için hücre dışı sindirim yapmazlar.
Fotosentezle besin üretimi sırasında, glikozdan başka; amino asit, yağ asiti ve vitamin gibi monomerler de sentezlenir.
Bütün bu yapıtaşlarının sen-tezlenmesi için gerekli olan karbon, CO2 olarak alındığı için, sentezlenen bütün moleküllerin ya¬pısında işaretli karbona rastlanır.
Ancak, böcekçil bitkiler amino asitlerin çoğunu bö¬ceklerden karşıladıkları için, onların bütün amino asitlerinde işaretti karbonun bulunduğu söylene¬mez.
Her canlı hücre, kendine gerekli olan proteinleri ribozomlarını kullanarak sentezleyebilir.
Aynı pro¬teinleri gerekli olmadığı zamanlarda ise, başka bir proteini sentezlemek için veya yadımlamada kullanmak için, amino asitlerine parçalayabilir.
Cevap C



S3: Aşağıdakilerden hangisi, insanda, hücre zarında yer atan protein moleküllerinin işlevlerin¬den biri değildir?
A) Hücre için özgül olan hormonlara cevap verme
B) ATP sentezleme
C) Hücre içine alınacak maddeleri seçme
D) Diğer hücrelerle ilişki kurma
E) Komşu hücreleri tanıma

Ç3: Hücre zarında bulunan proteinler, glikozlara bağ¬lanarak glikoproteinleri oluştururlar.
Bu yapılar ve glikolipitler ise, hücrelerin özgüllüğünün sağlan¬masında etkilidirler.
Hücrelerin birbirini tanıması, kanla taşınan hormonların uygun hücreleri bul¬ması gibi özellikler, hep hücre zarındaki glikoprotein ve glikolipitler tarafından gerçekleştirilir.
Hücre zarından madde alışverişini sağlayan porlar da, proteinlerin arasında bulunur.
Bu nedenle zardaki proteinlerin, hücre içine alınacak mad¬deleri de seçmeyi sağladığı söylenebilir.
Hücredeki ATP üretimi, solunumla, fotosentezle veya kemosentezle yapılabilir.
Hücre solunumuyla ATP sentezi; sitoplazmada (glikoliz reaksiyon¬ları) ve mitokondride (oksijenli solunum) gerçek¬leştirilir.
Fotosentezle ATP üretimi ise, kloroplastın içinde veya prokaryot canlılarda klorofiller kullanılarak yapılır.
Cevap B



S4: Bir bakteri kültürünün bir damlası lam üzerine damlatılıp mikroskopta incelendiğinde, bakterilerin damlanın her yerine dağılmış olarak bulunduğu gözleniyor (Şekil 1).
Bu damla lamelle kapatıldıktan sonra ise, bakterilerin lamelin kenarlarında toplandığı gözleniyor (Şekil 2).
Lamel kaldırılarak damlanın içine bir yeşil alg konulup lamel tekrar kapatıldıktan bir süre sonra, bakterilerin bir kısmının algin çevresinde toplanmaya başladığı gözleniyor (Şekil 3).
Bakterilerin dağılımında gözlenen bu değişikliklere,
I. bakterilerin fermentasyon yapması,
II. algin fotosentez yapması,
III. bakterilerin oksijenli solunum yapması
olaylarından hangileri neden olabilir?
A) Yalnız I
B) Yalnız II
C) I ve II
D) I ve III
E) II ve İli

Ç4: Bakterilerin, lamelin kenarında toplanması, oksi¬jene olan gereksinimlerinden kaynaklanır.
Çünkü lamelin bu kısmına hava girişi, orta kısımlarına oranla çok daha fazla olur.
Bunun sonucu olarak da, bakterilerin oksijenli solunum yaptıkları söy¬lenebilir.
Zaten şekil 3 de verilen durum, bakterilerin oksi¬jenli solunum yaptıklarını ispatlar.
Çünkü, bakte¬riler, algin fotosentezle ürettiği oksijenden dolayı, algin etrafında toplanmıştır.
Buna göre, bakteri dağılımında görülen değişikliklere, algin fotosen¬tez yapması ve bakterilerin oksijenli solunum yap¬ması neden olur denebilir.
Bakterilerin fermantasyon yapmasından söz edi¬lemez. Çünkü, bakteriler hep oksijenli ortamlarda çoğalmışlardır.
Cevap E



S5: İnsan embriyosunun normal gelişiminde,
I. mitoz
II. mayoz -I ve mayoz - II
III. farklılaşma
olaylarından hangileri görülür?
A) Yalnız I
B) Yalnız II
C) Yalnız III
D) I ve III
E) II ve III

Ç5: İnsan embriyosu, döllenme sonucu oluşmuş olan zigot hücresinin mitoz bölünmeler geçirmesiyle meydana gelir.
Mitoz bölünmenin kuralı olarak, her zaman aynı özellikte hücrelerin oluşması ge¬rekir.
Ancak embriyoda, çok farklı görevleri üstlenmiş hücre grupları, dokular ve organlar vardır.
Bu du¬rum ise, mitoz bölünmeyle çoğalan hücrelerin farklılaşmasıyla sağlanır.
İnsanda mayoz bölünme, ergenliğini tamamla¬mış bireylerde, üreme ana hücrelerinden üreme hücreleri (sperm ve yumurtalar) oluşurken ger¬çekleştirilir.
Cevap D



S6: Bir göle endüstriyel atık, tarımsal gübre ve evsel atıklarla taşınan fosfor ve azot tuzlarının artması, bu ekosistemde ötrofikasyona neden olur.
Ötrofikasyon, bu gölde aşağıdakilerden han¬gisine yol açmaz?
A) Derinlere doğru, göl suyunun oksijen derişiminde azalma
B) Besin piramidindeki basamak sayısında artma
C) Çökelmede (sedimantasyonda) artma
D) Derinlere doğru, göl suyunun ışık geçirgenliğinde azalma
E) Kokuşmada artma

Ç6: Ötrofikasyon; tatlı su ortamına organik artıkların fazla miktarda karışmasına bağlı olarak, fotosen¬tez yapan bazı alg türlerinin anormal şekilde ço¬ğalması ve bir çeşit kirlilik oluşturması olayıdır.
Bu çoğalmaya bağlı olarak, suyun yüzeyini nere¬deyse tamamen kaplayan bir canlı tabakası oluşur.
Bu durum ise, oksijenin ve ışığın alt katman¬lara geçme oranını azaltır.
Ekosistemin dengesi bozulduğu için, besin piramidindeki katlarda art¬ma değil, belki azalma meydana gelir.
Hızla çoğalan alg türleri, belli bir süre sonra mad¬de yetersizliğinden dolayı ölmeye başlar.
Ölen bu organik artıklar suyun dip kısımlarında birikir (se¬dimantasyon) ve bunların çürümesiyle de kokuş¬ma başlar.
Cevap B



S7: I. Vücut sıvısı derişiminin, dış ortamın derişimiyle eşit olmasını sağlama
II. Enerji kullanarak tuzu dışarıdan alma
III. Seyreltik idrar oluşturma
IV. Su içmeme
Yukarıdakilerden hangileri, tatlı sularda yaşayan balıkların özellikleridir?
A) I ve II
B) II ve IV
C) I, II ve III
D) I, III ve IV
E) II, III ve IV

Ç7: Bir canlı hangi ortamda yaşarsa yaşasın, vücut içi sıvıları ile dış ortamın derişimi hiç bir zaman eşit olamaz.
Zaten dış ortamın sürekli değişken¬liği böyle bir durumu imkansız kılar.
Canlılık için böyle bir olayın gerekliliği de yoktur.
Çünkü canlı sistemler, çevrelerindeki değişikliklere göre iç ortamlarını düzenleyebilirler.
Tatlı su balıklarının yaşadıkları ortam, kendi yo¬ğunluklarından daha seyrettiktir.
Bu nedenle, ge¬rek solungaç kılcallarından, gerek ağız İçi epitelinden vücuda sürekli su girişi olur.
Bu fazla suyu atmak isteyen hayvan, seyrettik (az yoğun) idrar atar.
Ayrıca zaten fâzla olan su giri¬şinden dolayı su içmesine gerek kalmaz.
Tatlı sudaki tuz yoğunluğu çok azdır.
Hayvanın vü¬cudunda daha fazla oranda tuz bulunduğu için, tuzun alınması aktif taşımayla sağlanır.
Bu du¬rum ise enerji harcanmasını gerektirir.
Cevap E



S8: Sinir sisteminin İşlevlerini incelemek için düzenlenen bir deney sırasında, beyni tahrip edilmiş bir kurbağada, aşağıdakilerden hangisi gerçekleşmez?
A) Kalbinin çalışması
B) Solunum yapması
C) Parmak arası perdesindeki kılcal damarlarda kanın akması
D) Asit damlatılan bacağını çekmesi
E) Besini yakalamak için dilini uzatması

Ç8: Bu soruda beyinden kastedilen kısım, beyin ka¬buğudur.
Bu kısımdaki merkezler canlılardaki is¬temli hareketlerin ve duyu merkezlerinin denet¬lenmesini sağlar.
Bu nedenle, beyin kabuğu çı¬karılan bir kurbağanın, besini yakalamak için dili¬ni uzatması beklenmez.
Çünkü, öncelikle besini algılaması (duyu fonksiyonu) ve daha sonrada is¬temli olarak dilini uzatması gerekir.
Kalbin çalışması, kılcal damarlarda kanın akması ve solunum (soluk alıp - verme) istemsiz davra¬nışlardır ve omurilik soğanından idare edilirler.
Asit damlatılan ayağın çekilmesi ise, bir refleks olayıdır ve omurilik tarafından yönetilir.
Cevap E



S9: Bir insanda, atar damar, kılcal damar ve toplar damardan geçmekte olan kanın, normal akış hızını gösteren grafik aşağıdakilerden hangi¬sidir?


Ç9: Kapalı kan dolaşım sisteminde, kan, en hızlı olarak atar damarlarda akar.
Çünkü, kanın akmasını sağ¬layan kan basıncı en yüksek bu damarlardadır.
Kılcal damarların kan basıncı, toplar damarlardan daha yüksek olduğu halde, kanın akış hızı en ya¬vaş olan damarlardır.
Bu damarlardan; kan ile do¬ku sıvısı arasında madde alışverişi yapıldığı için ve toplam damar çapı arttığı için, kan akış hızı en yavaş hale gelir.
Toplar damarlarda ise kan akış hızı kılcal damar¬lardan daha hızlı olur.
Çünkü, toplam damar çapı azalmıştır. Ancak, atar damarlardan daha yavaştır.
Cevap A



S10: Bir canlı grubunun, örneğin böceklerin, jeolojik devirlerden günümüze kadar, çok sayıda farklı türle devamlılığını sürdürmesini ve çok farklı yaşam ortalarına evrimsel olarak uyum göstermesini;
I. populasyonun gen havuzundaki alel frekanslarının (rastlanma sıklığının), nesiller bo¬yunca aynı kalması,
II. bir yılda oluşan döl (nesil) sayısının fazla olması,
III. kalıtsal varyasyonlarının çok olması,
IV. her dölde (nesilde) çok sayıda yavru oluşması
özelliklerinden hangileri sağlamaz?
A) Yalnız I
B) Yalnız II
C) I ve III
D) II ve IV
E) III ve IV

Ç10: Evrimsel olarak çevreye uyum, değişen koşullara göre çeşitlilik sağlama ile mümkün olur.
Bu du¬rumda, canlı türlerinde sürekli bir değişkenlik ol¬ması ve yeni varyasyonların oluşması, evrimsel değişimi hızlandıran etkenlerdir.
Bir yılda oluşan döl sayısının fazla olması ve her dölde çok sayıda birey meydana getirilmesi, olu¬şan bireylerde çeşitlilik ihtimalini artırdığı için, ev¬rimsel açıdan iyi uyum kabul edilir.
Alel frekanslarının nesiller boyunca sabit kalma¬sı, genlerde çeşitliliğin olmadığını (populasyonun kararlı olduğunu) gösterir.
Bu durum ise, değişen çevre saltalarına uyumu sağlayamayacağı için, evrimleşme adına kötü bir uyum olur.
Cevap A



S11: Bazı bireyleri numaralanmış olan aşağıdaki soy ağacı, bir ailedeki bireylerin, X kromozomunda, çekinik bir alelle taşınan bir özettikle ilgili fenotiplerini göstermektedir.
Buna göre, bu bireylerin genotipleriyle ilgili;
I. 2. bireyde, özellikle ilgili alellerden biri baskındır.
II. 3. bireye, özellikle ilgili alel 1. bireyden geçer.
III. 4. bireye, 1. ve 2. bireylerden özellikle ilgili farklı aleller geçmiştir.
yargılarından hangileri doğrudur?
A) Yalnız I
B) Yalnız II
C) Yalnız III
D) I ve III
E) II ve III

Ç11: Anlatılan karakter örneği renk körlüğü ve hemo¬filiye uygundur.
Renk körlüğü X kromozomu üze¬rinde taşınan çekinik (r) geni ile belirlenir.
Buna göre dişi bireyin hasta olabilmesi için XrXr genotipinde, erkeğin hasta olabilmesi için ise X*Y genotipinde olması gerekir.
Erkekler (44 + XY); X kromozomlarını anneden, Y kromozomlarını ise babadan alırlar.
Buna göre, normal görüşlü olan 2. bireyin renk körü erkek çocuklarının olması, bu dişinin XRXr genotipinde olmasıyla sağlanabilir.
3. bireye, hastalıkla ilgili gen babasından değil (1. birey) annesinden geçebilir (2. birey).
Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi, erkekler X kromo¬zomlarını annelerinden alırlar.
4. birey bir dişidir (44 + XX).
Bu durumda anne ve babasından birer tane X kromozomu almalıdır.
Babası renk körü pCY) olduğu için, normal (renk¬li) görmesini sağlayan geni (XR) annesinden al¬mış olmalıdır.
Cevap D



S12: Aşağıdaki grafikte, bir gölde; ışık, sıcaklık, besin tuzları miktarı ve fitoplankton yoğunluğunda mevsimlere göre gerçekleşen değişmeler gösterilmektedir.
Bu grafikteki bilgilere dayanarak aşağıdaki yargılardan hangisine varılamaz?
(Grafikte verilenler dışındaki etkenler dikkate alınmayacaktır.)
A) Fitoplankton yoğunluğunun L - R arasındaki değişimi, besin tuzlarının miktarıyla ilişkilidir.
B) Fitoplankton yoğunluğunun S - V arasındaki azalması, sıcaklıkla ilişkilidir.
C) Işık ve sıcaklık, fitoplankton yoğunluğu için her mevsimde sınırlayıcı olmuştur.
D) ilkbaharda besin rekabeti, fitoplankton yoğunluğunda L - M arasındaki azalmaya neden ol¬muştur.
E) Sonbaharda besin tuzlan miktarının artması, fitoplankton yoğunluğunun R - S arasındaki artışında etkili olmuştur.

Ç12: Bu ekosistemde, fitoplankton sayısının değişimi üzerinde, besin tuzlan, sıcaklık ve ışık miktarı ol¬mak üzere üç farlı faktör etkili olmaktadır.
Bunun için, sorunun çözümünde her seçeneği tek tek incelemek daha anlaşılır olacaktır:
A şıkkı: Burada L - R arasında besin tuzlarının azalmasına bağlı olarak, fitoplankton sayısının da azaldığı gözlenebilir.
Çünkü, gelişmede etkili olan diğer faktörler bu aralıkta artış göstermiştir.
B şıkkı: S -V arasında ise, ışık ve besin tuzları ye¬terli olduğu halde, birey sayısı azalmıştır.
Buna ise ortam sıcaklığının azalması neden olmuştur denilebilir.
C şıkkı: Işık ve sıcaklığın, populasyon yoğunlu¬ğu için her mevsimde sınırlayıcı olduğu söylene¬mez.
Çünkü, başlangıçta sıcaklık ve ışık arttığı hal¬de, fitoplankton sayısında bir miktar azalma mey¬dana gelmiştir.
D şıkkı: L-M arasındaki azalmada, ortamdaki be¬sin tuzları miktarının azalması etkili olmuş olabilir.
Soruda besin rekabeti denirken bu kastedilmiş olmalıdır.
Yoksa, kendileri fotosentez yapabilen fitoplanktonlar organik besin için rekabet etmezler.
E şıkkı: Sonbaharda ışık ve sıcaklık çok değiş¬ken olmadığı halde, populasyon yoğunluğu art¬mıştır.
Bu artışı ise, besin tuzları miktarının artma¬sı sağlamış olabilir.
Cevap C

Hiç yorum yok: